Vakit nakittir. Bir işin yapılmasında sermaye ve emek ne kadar
değerliyse, zaman da o kadar değerlidir. Çünkü her iş, bir zaman dilimi içinde gerçekleşir. Bir
işte kullanılmadan geçirilen zaman bir kayıptır ve bu zamanı bir daha elde etmek
mümkün değildir. Dolayısıyla zamanın kaybı iş kaybına, iş kaybı da para kaybına
yol açar. Bu bakımdan zamanın en küçük parçasını bile boşa geçirmemeli, iyi
değerlendirmelidir.
Vakitsiz öten horozun başını keserler. Her
işin olduğu gibi, her sözün
de uygun bir yeri ve zamanı vardır. Uygun olan bir zamanda söylenmeyen, yerli
yersiz ortaya atılan, densizce sarf edilen sözler birilerinin tepkisini çeker; rahatsızlığa neden
olur, büyük zarara yol açar. Vakitsiz öten horozdan, ancak onu keserek kurtulan
insanlar; yerinde ve zamanında konuşmayan insanı da cezalandırıp susturmakta hiç
tereddüt etmezler.
Var evi, kerem evi; yok evi, verem evi. Bir
kişinin bağışta bulunabilmesi, iyilik yapabilmesi için varlıklı, zengin ve mal
mülk sahibi olması gereklidir. Bu varlığa kavuşmuş ailenin evinde ikram
ziyadesiyle yapılır, konuklar kusursuzca ağırlanır, ihtiyaç sahiplerine gereken
yardım eli uzatılır. Buna karşılık yoksulun evinde dert, sıkıntı ve yokluktan
başka bir şeye rastlanmaz.
Varını veren utanmamış. Kendisinden
bir şey isteyene elinde ne varsa onu verebilir kişi. Verdiği şey az diye bundan
utanmamalıdır; tam aksine bu davranışı soyluca bir davranıştır. Çünkü iyiliğin
çoğu kadar azı da değerlidir. O hâlde küçük ve önemsiz de olsa, kişi
verebileceği kadarını vermelidir.
Var ne bilsin yok
hâlinden. Bk. "Tok, acın hâlinden..."
Varsa (var mı) pulun,
herkes kulun; yoksa (yok mu) pulun, dardır yolun (Paran varsa, cümle âlem kulun;
paran yoksa, tımarhane yolun).
Varlık, zenginlik, mal-mülk herkesi kendine çeker. Bunları kim elinde
tutuyorsa, insanlar onun etrafında pervane olur, herkes ona yaklaşır, hizmet
eder, saygı gösterir, emrine koşar. Yoksul kişide ise ne para pul, ne de
mal-mülk vardır. Bu sebeple onların yüzüne kimse bakmaz; ömürlerini sıkıntı,
darlık ve yokluk içinde geçirirler. Hatta kimi zaman çektikleri bu sıkıntılar
yüzünden bunalıp deli bile olabilirler.
Var varlatır, yok
söyletir. Para parayı çeker; varlıklı kişiler, paralarını kullanarak daha
çok kazanır, varlıklarına varlık katarlar. Bu varlıkları, onlara ayrıca
yüksekten atma ve övünme gücü de verir. Yoksul kişinin elinden ise sadece
sızlanmak, yakınmak ve dert yanmak gelir.
Veren eli herkes
öper. Cimri olmayan, ona buna yardım elini uzatan, eli açık olan, iyilik
yapan kimseyi pek çok kişi sever; ona saygı duyar.
Verip pişman
olmaktansa, vermeyip düşman olmak yeğdir. Sizden ödünç veya borç
istendiğinde (eşya, para) verdiğiniz şey size zamanında ödenmezse, ya da
yıpratılarak geri iade edilirse canınız oldukça sıkılır. Verdiğinize pişman
olursunuz. Vermemiş olsaydınız bu sefer karşı taraf size kırılmış olacaktı.
Görüldüğü gibi her iki durumda da kırgınlık olacak ve dostluk bozulacaktır. O
hâlde vermeyip dostluğu bozmak daha iyidir. Çünkü bu durumda hiç olmazsa malınız
ya da paranız sizde kalacaktır.
Verirsen doyur, vurursan
duyur. Bir yardımda bulunacak, bir iyilik yapacaksanız bu mutlaka bir işe
yaramalı; doyurucu ve karşı tarafın ihtiyacını giderici nitelikte olmalıdır.
Çünkü gelişigüzel, baştan savma, yarı buçuk yapılan yardımlar pek işe yaramaz.
Bir kavgaya tutuşmadan önce hasmını bu kavgadan haberdar etmek de mertlik
gereğidir. Ansızın, habersiz saldırmak er kişiye
yakışmaz.
Verirsen veresiye, batarsın karasuya. Parasını
daha sonra olmak şartıyla kimseye mal verme. Yoksa zararlı çıkarsın, hatta
batabilirsin de. Çünkü veresiye alıp da borçlarını ödemeyenler çok görülmüş,
müşterilerin de bu tutumu yüzünden kimi esnaflar ya batmış, ya da batma
tehlikesi atlatmışlardır.
Vermeyince Mabud, neylesin
Mahmud. Her şey Yüce Allah`ın takdiri iledir. Kimine zenginlik, kimine darlık,
kimine de ilim verir. Eğer Yüce Allah, bir kimseye geniş bir imkân, belirli bir yetenek
ve zenginlik nasip etmemişse, kulun yapacağı hiçbir şey yoktur. Ne kadar
çırpınırsa çırpınsın boşunadır, eline nasibinden fazlası
geçmez. |