Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane. Her canlı gibi insan da yaşar
ve ölür. Her insanın da Yüce Allah tarafından takdir edilmiş bir ömrü vardır. İnsan
bunu ne uzatabilir ne de kısaltabilir. Ecel saati gelen kimse bir nedenle ölür.
Ancak ölüm nedeni olarak gösterilen hastalık, kaza gibi bir şeyler aslında bir
bahanedir. Asıl neden kişinin kendisine takdir edilen yaşam süresinin
dolmasıdır.
Eceli gelen köpek cami duvarına işer. Tutum ve
davranışlarıyla herkesin nefretini kazanmış, büyük bir cezayı hak etmiş ve
çaresiz kalmış kimse, şaşkınlığa düşer; sanki hak ettiği cezanın biran önce
uygulanmasını ister gibi daha büyük suçlar işler; kendisini yargılayacak
kimselere çatar, onları kötüler, öfkelerini üzerine çeker. Bütün bu hareketleri
onu kötü bir sona ulaştırır.
Eden bulur, inleyen
ölür. Bir durumun nasıl sonuçlanacağı olayın gidişatından bellidir.
Birilerine kötülük yapmayı kural edinenler, yaptıkları kötülüğün cezasını eninde
sonunda görürler; bu dünyada olmasa bile öbür dünyada. Öte yandan inlemekten
kurtulamayan ağır hasta da ölür.
Eğilen baş kesilmez. Bize
teslim olan, hatasını anlayıp af dileyen, bize sığınan kişi
bağışlanmalıdır. Bu davranış Türk-İslâm geleneğinin önemli
bir kuralıdır.
Eğreti ata (el atına) binen tez iner. Başkasının
malına, yetkisine ve gücüne güvenerek iş yapan yarı yolda kalır. Çünkü kısa bir
süre sonra bunları asıl sahibine iade etmek zorunda kalacaktır.
Eğri
otur, doğru söyle. Yalnızca seni ilgilendiren konularda özgür
sayılabilirsin, sana kimse karışamaz; istediğin gibi yer, içer, giyinir ve
oturursun. Ancak toplumu ilgilendiren konularda doğru konuşmalı, yalandan
kaçınmalısın; eğer çıkar kaygısı ile yalan söyler, doğruyu eğri diye gösterirsen
toplumu ayakta tutan güven duygusunu sarsmış olursun.
Ekmeden
biçilmez. 1. Verim alınmak isteniyorsa mutlaka emek ve çaba harcanmalı;
para yatırılmalıdır. 2. Birine iyilik yapıp fedakârlık göster ki, benzer şekilde
karşılığını alabilesin.
Ek tohumun hasını, çekme yiyecek
yasını. Bir işten sağlıklı bir sonuç almak istiyorsan onu sağlam temel
üzerine oturt. Nitelikli tohumdan güzel ve bol ürün alındığı bilinen bir şey.
Bunun gibi nitelikli insan, nitelikli araç ve gereçle iyi iş yapılır; olumlu
sonuç alınır.
Elçiye zeval olmaz. İki taraf arasında uzlaşma
sağlanması, bir işin bitirilmesi için birinin yanına söz götürmekle görevli kimse, götürdüğü sözler ne kadar kötü de olsa,
bu sözlerden sorumlu tutulamaz. Çünkü o sözleri söyleyen değil sadece
iletendir. Bu bakımdan cezalandırılamaz.
El elden üstündür. Bir
kimse, kendisinden üstün olan bir başkasının da olabileceğini bilmeli; "hiç
kimse bu işi benden daha iyi yapamaz" dememelidir.
El el ile, değirmen
yel ile. Nasıl ki bir değirmenin dönüp buğdayı öğütebilmesi için rüzgâra
ihtiyacı varsa, insanın da birtakım ihtiyaçlarını karşılaması, işlerini
görebilmesi için diğer insanlara ihtiyacı vardır. Çünkü toplum hayatı
yardımlaşma esası üzerine kurulmuştur, insan tek başına bütün işleri yürütemez
ve başarıya ulaşamaz.
El elin eşeğini Türkü çağırarak
arar. Hiç kimse, başkasının içine düştüğü derdi tam anlamıyla kavrayamaz.
Çünkü üzücü olaylar sadece ilgili kimseleri kederlendirir, onlara acı verir. Bu
bakımdan birinin derdine çare bulacak kimseler olayla ne kadar ilgilenseler de
keyiflerini bozmazlar, derinden acı duyarak işe girişmezler, acele
etmezler.
El eli yıkar, iki el de yüzü. Toplu yaşama biçimi
herkese bir görev yükler. Bu görevlerin yapılması bir yandan düzeni sağlar, bir
yandan da sıkıntıların ortadan kalkmasını. Dolayısıyla karşılıklı yardımlaşma
esasına dayalı bu görev iyilikleri çoğaltır, toplumu güçlü kılar.
El
için kuyu kazan, evvelâ kendi düşer. Başkasının kötülüğünü düşünen, bunun
için tuzaklar kuran kimse, kurduğu tuzağa önce kendisi düşer, hiç kimsenin
yaptığı kötülük yanına kalmaz, ona yarardan çok zarar getirir.
El ile
gelen düğün bayram. Bir topluluğun hep birlikte uğradığı bir sıkıntıya
yakınmasız katlanılır; çünkü insanın sadece kendisi değil, herkesin sıkıntı
içinde olduğu düşünülür.
El kazanı ile aş kaynamaz. Başkasının
hazırladığı imkânları kendi hesabımıza kullanarak iş yapamayız. Her en imkânlar
geri alınıp iş yarıda kalabilir, başarısız olabiliriz.
El mi yaman,
bey mi? Baştakiler ne kadar güçlü görünürlerse görünsünler, asıl güç
halktadır; halk yöneticilerden her zaman ağır basar.
El yarası onulur
(geçer, iyi olur) dil yarası onulmaz (iyi
olmaz). Silâh, bıçak, taş ve sopa ile açılan yara çabuk iyi olur. Ama acı
sözlerin gönülde açtığı yara
kolay kolay iyi olmaz. Çünkü hatırlandığı her an acı tazelenir ve kişiyi
üzer.
Emanete hıyanet olmaz. Bize güvenerek korumamız
altına bırakılan şeylere el uzatmamalı, kötülük etmemeli, haince
davranmamalıyız. Böyle bir davranış ne dinimiz İslâm`a, ne de örf ve
âdetlerimize yakışır. Bize düşen onların güvenine lâyık olmak ve emaneti
titizlikle korumaktır.
Emek olmadan yemek olmaz. Özenle ve çok
çalışmadan bir şey kazanıp meydana getiremeyiz. Yiyip içmek, harcamak ve
kısacası yaşayabilmek için haksız bir yolla değil, alın teri dökerek kazanmamız
şarttır.
Er ekmeği er kursağında kalmaz. Mert, cömert olan
insanlar gördükleri iyiliği unutmazlar; bunun karşılığını mutlaka bir gün
öderler.
Erkek arslan dişisinden kuvvet alır. Toplum hayatında
kadınların yeri ve görevi asla küçümsenemez. Bu bakımdan erkekler daima
arkalarında güçlü bir kadının desteğine ihtiyaç duyarlar. Bu desteğe
kavuşanların başarıları daha da artar.
Er olan ekmeğini taştan
çıkarır. Çalışkan, namuslu, gücüne ve kendine güvenen kişi aç kalmaz;
başkasına muhtaç olmamak için en zor işlerde bile çalışır, her zorluğa katlanır,
rızkını arayıp bulur.
Erteye kalan, arkaya kalır. Bir iş
zamanında yapılmalı, başka bir zamana bırakılmamalıdır. Yoksa başarılı bir sonuç
alınamaz. Geç kalan, sırasını geçiren, erken davranmayan fırsatı kaçırdığı için
o şeyden fayda temin edemez.
Esirgenen göze çöp
batar. Titizlikle korunmak istenen, üzerine fazla düşülüp titrenen şeye
çoklukla bir zarar gelir. Bunu önlemek insanın elinde değildir. Bu bakımdan bir
şey üzerinde gereğinden fazla, aşırı ölçüde durulup
titrememelidir.
Eski dost düşman olmaz, yenisinden vefa
gelmez. Temeli çok eskiye dayanan ve devam eden dostluklar sağlamdır.
Kolay kolay bozulmaz. Çünkü dostluğu yaşatabilmeyi başaran eski dostlar pek çok
sıkıntılı, acı ve tatlı günleri birlikte paylaşmışlar; birbirlerine duydukları
güveni içinde oldukları zamana kadar taşıyabilmişlerdir. Bu bakımdan kimi ufak
tefek meseleler yüzünden birbirlerine düşman olamazlar. Öte yandan yeni dostlar
arasında ise böyle bir dostluktan söz edilemez. Çünkü birbirlerini
yeterince denememişler, sıkıntılara ve acılara birlikte göğüs gerip tavırlarını
tam olarak ortaya koyamamışlardır. Dolayısıyla dostluğu oluşturacak güven bağı
henüz oluşmamıştır.
Eşeğe altın semer vursalar, eşek yine
eşektir. Hiçbir yeteneği, bilgisi olmayan, kavrayıştan ve faziletten
yoksun kimse, hangi mevkiye geçerse geçsin, ne kadar yetki ve mal sahibi olursa
olsun değerli ve saygın kılınamaz. Kısa zaman içinde gerçek kişiliğini, bayağı
ve kötü olduğunu tavır ve davranışlarıyla belli eden bu gibi kimselerin aslını
kimi unsurlarla değiştirmek mümkün değildir.
Eşeğini sağlam kazığa
bağla, sonra Allah`a ısmarla. Akıl
insan içindir. İnsan önce aklını kullanarak işlerinin iyi yürümesi için tedbir
almalı, sonra da tevekkül etmeli, yani o konuda yüce Allah`a
güvenmelidir.
Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme; kimi uzun, kimi kısa der. Kimi
işlerimiz vardır ki onları yalnız yapmamız daha uygundur. Eğer ona buna açar,
şundan bundan fikir almaya çalışırsak her kafadan bir ses çıkar; birbirine ters
öneriler kafamızı karıştırır, işin içinden çıkmamız da güçleşir.
Eşek
bile bir düştüğü yere bir daha düşmez. İçine düştüğümüz kötü durumlardan,
başımıza gelen felâketlerden ders almalı, zarar gördüğümüz işe bir daha
bulaşmamalı, hata yapmaktan geri durup kendimizi korumalıyız.
Eşek
hoşaftan ne anlar; suyunu içer, tanesini bırakır. Kavrayışsız, bilgisiz,
kaba ve zevksiz kimseler bir şeyin gerçek değerini bilemez; küçümser, anlamsız
bulup hiçler, güzellik ve inceliğin farkına varamaz.
Etle tırnak
arasına girilmez. Ortaya çıkan aile anlaşmazlıklarında bir yanı tutmak
doğru değildir. Karı-koca, ana-baba ile evlâtlar birbirine çok yakın
insanlardır. Bunlar kimi zaman birbirlerine darılıp küsebilirler, ancak bu durum
gelip geçicidir. Bunu fırsat bilip onların aralarını açmaya çalışmak yanlış,
yanlış olduğu kadar da faydasız bir davranıştır.
Etme bulma
dünyası. Şurası muhakkak ki, yaptığı kötülük hiç kimsenin yanına kalmaz;
cezasını çoklukla bu dünyada çeker. Bu dünyada görmese bile, öbür dünyada
mutlaka görür.
Ev alma komşu al. İnsanlar bir arada yaşarlar.
Dolayısıyla yakınlarında oturan komşularının ilişkiler açısından önemi büyüktür.
Kötü komşular ile yan yana yaşamak oldukça zordur. Kavgalara, gürültülere ve
anlaşmazlıklara yol açar. Bu bakımdan, ev almadan önce, komşuların nasıl
insanlar olduklarını öğrenmek, incelemek her zaman yarar
sağlayacaktır.
Evdeki hesap çarşıya uymaz. Bir iş, bir sorun
hakkında önceden yapılan tasarılar, hesaplar ve plânların çoklukla hayat
gerçeklerine aykırı düştüğünü uygulamada açıkça görürüz. Bu sebeple geleceğe
dönük hesaplarımızda bu gerçeği daima göz önünde bulundurmalıyız.
Evi
ev eden avrat, yurdu şen eden devlet. Mutluluk havası ancak düzenli,
temiz, güzel ve ekonomik açıdan rahat bir evde eser. Bunu sağlayan da kadındır.
Eğer kadın becerikli, tertipli ve nazik değilse, yuva yaşanılır bir yer olmaktan
çıkar. Benzer bir şekilde, içinde yaşanılan yurdu şen eden de devlettir. Eğer
devletin başında bulunanlar beceriksiz, zalim, hain ve kendi çıkarlarını düşünen
insanlarsa, bunların ülke insanını mutlu etmesi düşünülemez.
Evli
evinde, köylü köyünde gerek. Yaşanan sosyal hayat bir düzeni kurarken,
kişilere de toplumda uygun bir yer, bir iş göstermiştir. Dolayısıyla herkes buna
uymalı; hem kendinin, hem de toplumun rahatını ve düzenini bu şekilde sağlamayı
görev bilmelidir. Aksine bir hareket huzursuzluğa ve kargaşalığa yol
açar. |