İbadet de gizli, kabahat de. Yüce Allah`ın buyruklarını yerine
getirmek her insana borçtur ve gösterişten uzaktır. Gerçek iman sahipleri
ibadetlerini başkaları görsün diye yapmazlar. Eğer böyle yaparlarsa ibadetleri,
ibadet olmaktan çıkar. Benzer şekilde kabahat de başkalarına gösterilecek bir
şey değil, tam tersi utanılacak bir şeydir. Bu bakımdan onu da açıktan açığa
yapmak insana yakışmaz, gizlenmeli ve örtülmelidir.
İğneyi kendine,
çuvaldızı başkasına batır. Hoşlanılmayan bir davranışın en küçüğünü,
başkalarından önce kendimizde deneyip etkiyi görmeli; ondan sonra bunun daha
büyüğünü başkalarına uygulamanın ne denli uygun olup olmayacağına karar
vermeliyiz.
İki at bir kazığa bağlanmaz. Kendi başına
buyruk, kimseden izin almaksızın dilediği gibi davranan iki
kişi, aynı iş üzerinde görevlendirilip çalıştırılamaz. Her an aralarında
anlaşmazlığın çıkması, bunun da kavgaya dönüşmesi kaçınılmazdır.
İki
baş bir kazanda kaynamaz. Fikirleri, eğilimleri ve davranışları
birbirinden farklı olan iki kişi belli bir konuda, bir iş üzerinde uyuşamazlar;
görüş ayrılıkları yüzünden ortaya bir şey çıkaramazlar.
İki cambaz bir
ipte oynamaz. Kurnazlıkta eşit olan iki kimse bir iş üzerinde birlikte
çalışamazlar; birbirlerini aldatmak, saf dışı bırakmak için uğraşırlar. Bunda
ısrarlı olmaları, her ikisini de daha tehlikeli bir duruma iter.
İki
dinle (bin işit) bir söyle. Haddinden fazla konuşmak, gereksiz ve yanlış
sözlerin ağızdan çıkmasına yol
açar. Ayrıca konuşan kişiyi de itici yapar. Bu bakımdan az konuşmalı, çok
dinlemelidir. Hem yerinde konuşabilmek için de dinlemek şarttır. Çünkü
söylenenler ancak bu şekilde kavranır, çenesi düşüklükten de bu şekilde kurtulur
insan.
İki el bir baş içindir. 1. Yüce Allah, insanları geçimlerini
sağlayabilecek bir güçle donatmıştır. Bu gücü kullanan insan, başkalarına muhtaç
olmadan yaşayabilir. 2. İnsan ancak kendi geçimini sağlayabilecek bir güce
sahiptir. Başkalarına yardım edecek bir durumda değildir.
İki karpuz
bir koltuğa sığmaz. Kimisi, önemi büyük birkaç işi bir arada yapmaya
kalkışır. Bu ise çok zor ve sakıncalıdır. Çünkü gücü ve dikkati dağıtır. Buna
aldırmayanlar çoklukla yapmaya kalkıştıkları işleri sekteye
uğratırlar.
İki ölç, bir biç. Hangi iş olursa olsun, bir işe
kalkışmadan önce işin ayrıntıları iyice düşünülmeli; boyutları gözden
geçirilmeli; nasıl başlanıp nasıl gelişeceği ve nasıl sonuçlanacağı, ne alıp ne
götüreceği dikkatle hesaplanmalı ve daha sonra işe
başlanmalıdır.
İnsan beşer, kuldur şaşar. Hiçbir insan hatasız
değildir. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır. Dolayısıyla şaşırıp yanlışlık yapması
da kaçınılmazdır. Bu bakımdan dalgınlıkla, şaşkınlıkla yapılan hatalara
hoşgörüyle bakılmalıdır.
İnsan doğduğu yerde değil, doyduğu
yerde. İnsan doğduğu andan itibaren sosyal bir hayatın içine girer.
Dolayısıyla herkes gibi o da yaşamak için çabalamaya başlar. Ne var ki, yaşadığı
hayat şartlarının zorluğu, insanı doğduğu yerin dışına iter. İnsan da istemeden
geçimini temin ettiği yerde kalır, orayı yurt edinir.
İnsan göre göre,
hayvan süre süre (alışır). Bir işi öğrenmenin en iyi yolu, o işi
görmekten, denemekten ve defalarca yapmaktan geçer. Bunu sürekli yapan insanlar
hem tecrübe, hem de alışkanlık kazanırlar; dolayısıyla o işi kolayca yaparlar.
Hayvanların bir işe alışmaları ve o işi öğrenmeleri ise, o işi tekrar tekrar
yapmaları ile sağlanır.
İnsan insanın (adam adamın)
şeytanıdır. Çoklukla görülür ki, kötü ve art niyetli kimi uygunsuz
kişiler, bazı saf ve iyi niyetli kişileri kurdukları tuzaklarla doğru yoldan
saptırıp yanlış yola sürüklerler.
İnsanoğlu çiğ süt
emmiş. Şurası muhakkak ki, insanın ne zaman ne yapacağı belli olmaz.
Çoklukla güven de vermez. Hiç umulmadık bir anda nankörlük edip çıkarı için
iyilik gördüğü kimseye bile kötülük yapabilir.
İnsan yedisinde ne ise,
yetmişinde de odur. Kişi pek çok özelliğini doğuşuyla birlikte getirir.
Bunun yanı sıra, yedi yaşına kadar da çevresinden etkilenerek kimi davranışlar
kazanır ve bir huy edinir. Edindiği bu huy ihtiyarlasa da kolay kolay
değişmez.
İp inceldiği yerden kopar. Bir durum, bir olay ve bir iş en zayıf
yerinden, en çürük noktasından bozulur veya kopar. İslam`ın şartı beş,
altıncısı insaf demişler. "Kelime-i şahadet getirmek, namaz kılmak, oruç
tutmak, hacca gitmek, zekât vermek" İslâm dininin beş temel buyruğudur. Eğer bu
beş şarta bir şart daha eklenecek olsaydı, bu mutlaka "insaflı olmak" olurdu.
Çünkü insaf sahibi olmak, Müslümanlar için son derece önemli bir
vasıftır.
İsteyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki
yüzü. Birinden bir şey isteyen biraz utanır ama isteği yerine getirmeyen
daha çok utanması gerekir. Darda kalanın, ihtiyacı olanın, bir şeyi başkasından
istemesinde utanılacak bir yan yoktur.
İşine hor bakan (sanatını hor
gören) boynuna torba takar. Kişi, nasıl olursa olsun işini ya da sanatını
küçük görmemelidir. Eğer böyle görürse işinin, sanatının gereğini yerine getirip
para kazanamaz. Para kazanamayınca da geçim darlığına düşer. Sonunda ona buna
avuç açar, dilencilik yapmaya
başlar.
İş insanın aynasıdır. Bir kişi hakkında yargıya varmak,
nasıl bir kişi olduğunu öğrenmek mi istiyorsunuz? O hâlde onun yaptığı işe
bakınız. Çünkü yaptığı o iş, onun ne kadar sorumlu, bilgili ve yetenekli
olduğunu açığa çıkarır.
İşleyen demir ışıldar (pas
tutmaz). Durağan durumdan hareketli duruma geçmek ve çalışmak, insandaki
hantallığı, isteksizliği ve uyuşukluğu söküp atar; onu canlı, yetenekli ve
verimli kılar. Ruhen ve bedenen güçlendirdiği gibi, maddî yönden de kazançlı
yapar.
İş olacağına varır. Her işin kendine has bir akışı ve
sonucu vardır. Ne yapılırsa yapılsın, ne tedbir alınırsa alınsın, o iş,
ulaşacağı sonuca ulaşır. Bunu değiştirmek mümkün değildir. Bu bakımdan işin
istediğin biçimde sonuçlanmadı diye kaygılanıp üzülme.
İşten artmaz,
dişten artar. Kazanç ne kadar çok olursa olsun, tutumlu davranılmazsa
para biriktirilemez. Tasarruf, savurganlık yapmamak, tüketimi kısmakla mümkündür
ancak.
İt derisinden post olmaz. Ahlâksız, bayağı ve değersiz
kimseler bir göreve veya mevkiye gelip önemi büyük, yüce bir amaç için hizmet
yapamazlar.
İtin (köpeğin) duası kabul olunsaydı gökten kemik
yağardı. Eğer art niyetli, aşağılık kişilerin istedikleri yerine
gelseydi, onlar mutlu olurken dünya kötülüklerle dolar; iyilere de barınacak yer
bulunamazdı. Şükür ki bunların dilekleri yerine
gelmemektedir.
İt itin ayağına (kuyruğuna) basmaz. Hilebaz,
ahlâksız, başkalarına kötülük etmeyi kural hâline getiren insanlar birbirlerini
gayet iyi tanırlar. Bu yüzden birbirlerini anlayışla karşılar, birbirlerine
rahatsızlık verip kötülük etmekten mümkün olduğunca kaçınırlar.
İtle
çuvala girilmez. Bilgisiz, düzenbaz, bayağı, taşkın kimselerden uzak dur.
Onlarla iş yapmak, yakın ilişki kurmak, tartışmaya girmek, hatta kavga bile
etmek sakıncalıdır.
İtle yatan bitle kalkar. Bk. "Körle yatan
şaşı kalkar."
İt ürür, kervan yürür. Gerçekleşmesi doğal olan
işlere, durumlara karşı çıkılsa da engellenemez. Bu bakımdan kötü niyetli
kimselerin sözlerine ve davranışlarına aldırış etmeden, doğru
bilinen yolda ilerlemeye devam edilir.
İyi
dost kara günde belli olur. Bk. "Dost kara günde belli
olur."
İyi evlât babayı vezir, kötüsü rezil eder. İstenilen ve
beğenilen nitelikleri taşıyan, yararlı olup iyilik sunan evlâtlar baba ve anne
için övünç kaynağı; kötülük yapan, sağlıksız, yararsız ve şerefsiz insanlar da
utanç kaynağı olurlar.
İyiliğe iyilik her kişinin kârı,
kötülüğe iyilik er kişinin kârı. İyilik yapan bir kişiye iyilik yapmak
kolaydır. Doğal olan bu tavrı hemen herkes gösterebilir. Önemli olan kötülüğü
dokunan birine iyilik edebilmektir ki, bunu herkes yapamaz. Bunu ancak mert,
faziletli ve olgun kimseler başarabilir.
İyilik eden iyilik
bulur. Bir karşılık beklemeden yardım yapan, kayıran, yardımcı olan,
yararlı işlerde bulunan kimse, hemen herkes tarafından sevilir. Günü geldiğinde
iyilik görenler, bunun karşılığını ona iyilik yaparak öderler.
İyilik
et, denize at, balık bilmezse Hâlik bilir. Yaptığın iyiliklerden karşılık
bekleme; yaptığın iyilik boşa çıksa da kıymeti bilinmese de sen iyilik yapmaya
devam et. Bunu Yüce Allah görür. Bu davranışından
ötürü seni bu dünyada olmasa bile öbür dünyada mutlaka ödüllendirir. Hem
de kat kat fazlasıyla.
İyilik (muhabbet) iki
baştan. Gerek iş, gerek evlilik, gerekse herhangi bir konuda iki kişi
arasında kurulacak sağlıklı bir ilişkide yalnız birinin iyi davranış göstermesi
yeterli değildir. Ötekinin de iyi davranış sergilemesi zorunludur. Tek taraflı
iyilik bir yere kadardır.
İyi olacak hastanın hekim ayağına
gelir. Eğer Yüce Allah, kötü durumda olan
birinin düzelip iyi olmasını murat etmişse, türlü sebepler yaratarak ona hiç
ummadığı yerlerden yardım gönderir. Onun rahata kavuşmasını
sağlar. |